GENEL

Kadınların en temel hakkı insan hakkıdır

Ankara Hakimevi’nde önceki gün düzenlenen ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün de katıldığı “İnsan Hakları Eylem Planı Değerlendirme Toplantısı’nda konuşan Feyzioğlu, şunları söyledi:

“Kadınların en temel insan hakkıdır”

“Şiddetten arınmış bir toplumda yaşamak öyle sanıyorum ki en temel insan hakkı. Ve şu an Türkiye’nin de hep birlikte kavga etmeksizin, birbirimizle çatışmaksızın çözmek zorunda olduğumuz en temel sorunların herhalde başında geliyor. Bu çerçevede bir kadının huzur içerisinde, güven içerisinde sokakta yürüyebilmesi ve aile içinde şiddetten korunması, dışarıda, şehir meydanında şiddetten korunması, huzurlu bir nefes alması ve kendini bir birey olarak eşit vatandaş olarak hissetmesi de yine devletin koruması altında olan en temel insan hakkıdır. 

“Çok kapsamlı bir protokolü en kısa zamanda hayata geçireceğiz”

Bu çerçevede Sayın Adalet Bakanımızla ortak bir çalışmanın içerisindeyiz. Devletin tüm kurumlarının elele vereceği, sivil toplumla birlikte çözeceği bir sorunla karşı karşıyayız. İnsanlarımız kavga istemiyor. Çünkü insanlar kavga ederken, kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Bizim bu sorunu birbirimizi suçlayarak değil, elele vererek, sırt sırta vererek çözmemiz lazım. Bu çerçevede Adalet Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız, Aile Bakanlığımız, Maliye Bakanlığımız ve Türkiye Barolar Birliği olarak çok kapsamlı bir protokolü inşallah en kısa zamanda hayata geçireceğiz. 

İnsan hakları savunucuları bunlar değildir

En temel insan hakkı olan yaşam hakkının, zulümden korunma hakkının somutlaştırılması ve hayata geçirilmesidir. Şu halde insan hakları mücadelesi, ırkçı, faşist, kanlı ve bölücü bir terör örgütünün ve o terör örgütünün yandaşlarının, terör örgütüyle bağlantılı örgütlerin söylemlerini vitrinde tekrarlayan yapıların eline terk edilemez. İnsan hakları savunucuları bunlar değildir. Bunlar insan haklarının savunmasının arkasına saklanan ve aslında insan haklarını değil, bölücülüğü savunan, zulmü savunan, faşistliği savunan her türlü insan hakkı ihlalini meşrulaştırmaya kalkan yapılardır. 

Devletin olmadığı her yerde, insan hakları savunulamaz

Bunu bana sormayın. Sur’da hendekleri kazan, çukurları kazan, barikatları diken ve insanların mahremine göz diken terör örgütünden hayatlarındaki en büyük zararı gören Diyarbakır’daki vatandaşlarımıza sorun. Onlar size devletin mi insan haklarını koruduğunu, terör örgütünün mü kendilerini savunduğunu zaten çektikleri acılarla söyleyecekler. Devletin olmadığı her yerde bilelim ki insan haklarının savunulması söz konusu değildir. İnsan haklarının savunulması hiçbir yapıya, hiçbir örgütsel gruba asla terk edilemez. 

Samimi değilsiniz

Yine bunu bana sormayın. Akçakale’de birilerinin özgürlük savaşçısı diye desteklediği, tırlarla silahlar verdiği PKK/YPG terör örgütünün havan toplarıyla öldürülen bebeklere sorun. Biz bunu söylediğimizde devlet ağzı ile konuşuyor oluyoruz da, Paris Barosu Fransız milli menfaatlerini korumak adına Türkiye’yi Suriye’de zulüm işleyen bir işgalci devlet olarak savunduğunda bize sesini çıkaranlar, bir cümle ile acaba lütfedip çok yakın işbirliği içinde oldukları Paris Barosu’na ‘sen buna ne hakla karışıyorsun’ demişler midir? Samimiyet beklemiyorum. Şeklen ikiyüzlü olmamak adına Paris Barosuna, Uluslararası Avukatlar Birliği’ne tutup da ‘siz Türkiye’yi ne hakla suçluyorsunuz, hangi belge ile bilgi ile Türkiye’ye saldırıyorsunuz’ diye bir cümle demişler midir? Bunu demeden başında Türkiye ibaresi olan ve Türkiye’yi korumak için canını vermeye hazır olan Türkiye Barolar Birliği’nin temsilcilerine dönüp de, ‘Suriye’deki harekâtımız, terörle mücadele harekâtımız en meşru insan hakkı savunmasıdır’ dediğimizde, biz neden devlet ağzı ile konuşuyor oluyoruz? İnsan haklarının savunulması, bir daha arz ediyorum, hiçbir şekilde faşist, bölücü, ırkçı zalim bir örgütün eline terkedilemez.”

Başa dön tuşu